Müminler Kuran hükümlerine uygun olmayan bir davranışları olduğunda hemen Allah'tan bağışlanma dilerler. Çünkü Yüce Allah Kuran’da, ne yaparlarsa yapsınlar, sonunda yaptıklarından pişman olduklarında ve kesin olarak tevbe ettiklerinde iman edenleri bağışlayacağını bildirmiştir.
Mümin, imanı arttıkça kendi hatalarını daha iyi fark etmeye başlar. İçinde bulunduğu durumu daha net kavradığı, Allah korkusu çok daha arttığı için, bir yandan hatalarını düzeltmeye, tekrarlamamaya çalışırken bir yandan da hataları için sürekli olarak bağışlanma diler. İşte şuurlu bir müminin göstermesi gereken davranış budur.
Elbette Allah insanın içinde sakladığı, düşündüğü, aklından geçirdiği her kelimeyi, düşünceyi ve gerçekten samimi olup olmadığını bilir. Bu sebeple ancak samimi ve içten olarak tevbe edenler, Allah’tan kabulünü umabilirler. (Nisa Suresi, 17) Allah tevbe ederek günahlarından temizlenmeyi isteyen kullarından hoşnut olduğunu şöyle bildirmiştir:
“…Şüphesiz Allah, tevbe edenleri sever, temizlenenleri de sever." (Bakara Suresi, 222)
]]>Ayetin devamında; Allah’ın, insanların daha kolay kavrayıp anlayabilmeleri için ayetleri çeşitli şekillerde açıkladığı müjdelenmiştir. Allah'ın bu hükümlerine rağmen, bazı insanların genel olarak düştükleri önemli hatalardan biri, Kuran'ın her insan tarafından anlaşılır olmadığını düşünmeleridir. (Kuran’ı tenzih ederiz) Çoğu insan Kuran'ın okunması, anlaşılması ve yaşanabilmesi için uzun yıllar süren bir eğitime ihtiyaç olduğunu zanneder. Halbuki Kuran, Allah'ın ayetlerinde bildirdiği gibi apaçıktır. Bu yüzden de samimi olarak Kuran'ı okuyan her insan onu kolaylıkla anlayabilir. Kuran'ın dilinin son derece anlaşılır olması insanlar için çok büyük bir nimettir.
Allah, rahmetinin ve merhametinin bir sonucu olarak, insanların anlayışı için dinini bu kadar kolaylaştırmışken, insana düşen sadece Allah'ın bildirdikleri üzerinde düşünmek ve onları uygulamaktır. Allah'ın Kitabının nuruna uyanlar, yol göstericiliğine tabi olanlar, -Allah'ın dilemesi ile- dünyada ve ahirette daima kolaylıklarla karşılaşacak ve güzel bir hayat yaşayacaklardır.
]]>Kuran'ın en önemli özelliklerinden biri, günümüze kadar hiçbir değişikliğe uğramadan, Peygamberimiz (s.a.v.)'e vahyedildiği hali ile bizlere ulaşmış olmasıdır. Ayrıca Kuran, her insanın anlayabileceği, sade ve anlaşılır bir üsluba ve eşsiz bir hikmete sahiptir. Kuran'ın içerdiği hükümler ve ayetlerde tavsiye edilen güzel ahlak son derece açık, anlaşılır ve kolaydır. Allah'ın hidayet verdiği, samimi niyetli her insan Kuran'da ne anlatıldığını rahatlıkla anlayabilir ve anladıklarını Allah’ın izniyle tüm tavırlarında ve düşüncelerinde en güzel şekilde uygulayabilir.
Allah Kuran'ı, insanların okuyup anlamaları, içinde yazılanları öğrenmeleri, tüm kainatı yoktan var eden Rabbimiz'i tanımaları, O'na nasıl kulluk edeceklerini bilip, sakınmaları için göndermiştir. Türlü örnek ve kıssalarla ayetlerini birer birer ve çeşitli biçimlerde açıklamıştır. Allah'ın “Biz Kitap'ta hiçbir şeyi noksan bırakmadık...” (Enam Suresi, 38) ayetiyle de bildirdiği gibi Kuran eksiksizdir. Gerek dünya hayatı, gerekse ölümden sonraki hayat ile ilgili pek çok detay, Kuran'da en hikmetli şekilde açıklanmıştır.
Kuran’ı okuyan, ayetleri bilen müminler, her zaman ve her yerde Allah'ın emirlerine göre hareket eder, Kuran'da yasaklanmış her türlü düşünce ve tavırdan titizlikle uzak dururlar. Herhangi bir iş yaparken ya da bir karar alırken o konu hakkında Allah'ın ne emrettiğini düşünür, hemen Kuran ayetlerine ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in sünnetine başvururlar. Kendi tutku ve isteklerine, içinde yaşadıkları toplumun batıl geleneklerine ya da atalarının hakka dayanmayan adetlerine göre değil, yalnızca Allah'ın buyruklarına göre hareket ederler.
]]>Elçiye karşı kasıtlı olarak saygıda kusur etmek ise Allah'ın razı olmayacağı bir tavırdır. Ancak, art niyet olmadan, cahillik, düşüncesizlik, hatalı bir samimiyet anlayışı sonucu elçinin huzurunda sesini yükselten bir kişinin, mümin de olsa, diğer müminlere kıyasla daha düşük bir akıl ve şuur seviyesine ve daha duyarsız bir karaktere sahip olduğu ise açıktır.
Allah'ın konuya verdiği önem, buna riayet edenlerin övüldüğü ve müjdelendiği bir sonraki ayette de anlaşılmaktadır:
“Şüphesiz, Allah'ın resulünün yanında seslerini alçak tutanlar; işte onlar, Allah kalplerini takva için imtihan etmiştir. Onlar için bir mağfiret ve büyük bir ecir vardır.” (Hucurat Suresi, 3)
]]>Sonsuz merhamet ve şefkat sahibi olan Rabbimiz insanlara, kendilerini uyaracak, Allah'ın ve ahiretin varlığını, hayatın gerçek anlamını bildirecek elçiler gönderir. Elçiler insanları din ahlakından uzak bir hayattan kurtarıp hidayetlerine vesile olmak için tüm imkanlarını sonuna kadar kullanırlar.
Allah'ın mübarek elçileri dünya üzerindeki en güvenilir, en dürüst, en güzel huylu, en üstün ahlaklı, en akıllı, basiretli ve ferasetli, en cesur, en sabırlı insanlardır. Elçilerin tüm insanlar üzerinde güven uyandıran, hayırlı, samimi ve gayretli kimseler olarak yaratılmaları Allah'ın insanlara çok büyük bir lütfudur. Gönderildikleri topluma hayır getiren, onları Allah'ın yoluna davet eden örnek ahlaka sahip peygamberler, insanları Allah'ın ayetleriyle uyarmakta, kötü fiillerden men etmekte, iyiliği ve doğruluğu tavsiye etmektedirler. Dünya hayatının geçiciliğini, sonsuz ahiret hayatının ise gerçek hayat olduğunu insanlara hatırlatmaktadırlar. Her topluma mutlaka bir elçi gönderilmesi de Rabbimiz'in insanlar üzerinde bir rahmetidir. Allah'ın risaletiyle muhatap olmayan, Allah'ın ve ahiret gününün varlığıyla uyarılıp korkutulmayan hiçbir topluluk yoktur. Ayette de bildirildiği gibi her toplum mutlaka bir elçi aracılığıyla uyarılmıştır.
Elçilerin, çevrelerindeki insanların iman etmelerinden, dünyada ve ahirette mutlu olmalarından şahsi hiçbir menfaatleri olmadığı halde, samimi Allah korkuları ve üstün ahlakları nedeniyle yaşamlarını Rabbimiz'in bu emrini en güzel şekilde yerine getirme gayretiyle geçirmişlerdir.
Kullarına karşı sonsuz merhamet sahibi olan Allah her insanı doğru yola elçileri aracılığıyla çağırmakta, hidayet yolunu bulması için türlü hatırlatmalarda bulunmaktadır. Her insana öğüt alabileceği kadar vakit verilmekte, doğrular türlü şekillerde anlatılmakta, herkes hak ettiği ile karşılık görmektedir. Dünya hayatındaki hatırlatmalar ve uyarmalar gerçekleşmeden hiçbir toplumun yıkıma uğratılmayacağı da yine Kuran’da haber verilmiştir.
]]>Allah sonsuz güç sahibidir, sonsuz bir ilme ve sonsuz bir akla sahiptir. Allah alemlerden müstağnidir, hiç kimseye ihtiyacı yoktur, fakat tüm varlıklar O'na muhtaçtır. Herkesi ve her şeyi yoktan var eden ve her an varlıkta tutan Allah'tır; her şeyin ve herkesin sahibi O'dur. Tüm bu sonsuz üstünlüklerin sahibi olan Allah'a karşı değil isyankar bir tavır almak, O'nu unutarak bir an geçirmek bile şuurlu bir insanın cesaret edebileceği bir şey değildir.
Allah'ı Kuran'da tanıtıldığı gibi tanıyan ve O'nun kudretini gereği gibi takdir eden bir insan Allah'tan ve Allah'ın rızasına ters düşen bir tavırdan sakınır ve O'nun azametinden haşyetle; saygı dolu bir korkuya kapılır.
Ayette haber verilen ‘nefsi hevadan’, yani nefsin istek ve tutkularından sakınmak ise insanın kendi içinde vereceği bir mücadeledir. Nefis tamamen dünyaya yönelik bir hayat tarzını amaçladığı için para, mal, çocuklar, kariyer gibi kendini hoş tutacak, rahat yaşatacak, insanlardan daha üstün olduğunu hissettirecek hırs ve arzularla beslenir. Bu anlamda nefsi insanın içinde bulunan, her an galip gelebilmek için fırsat kollayan ve sürekli olarak mücadele edilmesi gereken bir düşman olarak görebiliriz. Nefis, Yüce Allah’ın dilemesi dışında, kişinin ihlasını kırmak, samimiyetini zedelemek için benliğinde var olan her türlü kötü fikir ve düşünceyi destekleyecek şekilde hareket eder. Nefis insan benliğinde ‘sınır tanımaz günah ve kötülüğü’ barındıran bir varlıktır. Bu nedenle bir insanın samimi olarak iman edebilmesi için nefsini arındırıp temizlemesi, nefsin istek ve tutkularından sakınması ve Allah’ın emrettiği Kuran hükümlerini eksiksiz olarak uygulaması gerekir.
Yüce Allah Kuran’da, insana bir yarar sağlamayacak olan nefsin bu fısıltıları yerine vicdanının sesini dinleyen kişileri kurtuluşa ulaştıracağını müjdelemektedir.
]]>Müminlerin bu dünyadaki amaçları Allah'a kulluk etmek ve O'nun rızasını ve rahmetini kazanıp, cennetine kavuşabilmektir. Bu yüzden müminler hayatlarını, kendilerine Allah'ın rızasını kazandıracak salih amellerde bulunmaya ve Kuran ahlakını yaşamaya adamışlardır. Müminler, Allah'a sımsıkı bağlandıkları için, Allah onları Kendi dosdoğru yoluna iletir.
Şüphesiz ki bir insanın hiçbir dünyevi kazanç hedeflemeden, kendini sadece Allah'ın rızasını ve sevgisini kazanmaya adaması, bu kişinin Allah'a olan güçlü sadakatini ve bağlılığını çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Müminler Allah'ın rızasını kazanmayı her şeyin üzerinde tuttukları için, onların -Allah'ın dilemesi dışında- doğru yoldan sapmaları söz konusu değildir. Müminler, Allah'ın kendilerine gösterdiği bu yolda ilerlemekten hiçbir şekilde taviz vermezler. Buna bağlı olarak duydukları güçlü sadakat ve teslimiyet duygusu ile 'tüm hayatlarını Allah'ın rızasını kazanmak için yaşarlar'. Yaptıkları her işte Allah'ı anar ve o işi Allah'ın rızasını kazanma niyetiyle yaparlar.
Bununla beraber müminler, kendilerine isabet eden zorluklara karşı da en güzel şekilde sabreder ve sürekli Allah'a dua ederek, Allah'tan yardım dilerler. Onlar için, hayatları boyunca bu yolda ilerleyebilmek ve Allah'ı razı edecek salih amellerde ve davranışlarda bulunabilmek çok önemlidir. Müminlerin bu yoldaki istekleri, şevkleri, güçleri ve kararlılıkları, onların Allah'a karşı duydukları içten sadakatin ve teslimiyetin bir göstergesidir.
]]>Müminler Allah'ın kendilerine içinde hiçbir şeyin eksik bırakılmadığı ve Allah'ın sözlerinin yer aldığı bir kitap göndermiş olmasından büyük bir heyecan duyarlar. Aynı şekilde Kuran'ın her bir ayetinin Allah'ın onlara olan sevgisinin merhametinin ve adaletinin birer tecellisi olduğunu bilmenin şevkini de yaşarlar. Dahası tüm bunları kavrayabilecek bir şuur açıklığına sahip olmalarından dolayı ruhlarında büyük bir sevinç duyar ve Allah'a çok içli ve derin bir sevgiyle bağlanırlar. Bu da onlara büyük bir huzur verir.
Müminler için Allah’ı zikretmek, “en büyük ibadet”tir. Müminler hayatları boyunca bu şuurda hareket ederler. Allah’ı zikretmeleri ise düşünerek ve bu düşüncelerini dile getirerek olur. Allah’ın kendilerine verdiği nimetleri tek tek düşünür ve ne kadar büyük bir rahmet içinde olduklarını fark ederek Allah’a şükrederler. Elbette ki Yüce Allah tüm insanlara şah damarından daha yakındır ve tüm yarattıklarını rahmetiyle sarandır.
Allah ayetin devamında, imanın en açık göstergelerinden birinin büyüklük taslamamak olduğunu bildirmiştir. Yüce Allah Kuran’ın pek çok ayetiyle de insanlara alçakgönüllü olmayı emretmiştir. Kibir ve büyüklenmenin ise Kuran’da şeytanın bir vasfı olduğu bildirilmiş ve iman edenlerin kibirden mutlaka sakınmaları hatırlatılmıştır. Dolayısıyla müminin en önemli özelliklerinden biri büyüklük gururundan ve kibirden kaçınması, tevazulu, müşfik, mülayim ve yumuşak başlı bir ahlak göstermesidir.
]]>Allah, insanlara korumaları gereken sınırları, hoşnut olacağı davranışları ve Kendisi'ni razı etmeyecek her şeyi açıkça bildirmiştir. Buna göre, insan dünyada gösterdiği tavırlarla ebedi hayatında ceza görecek veya mükafata kavuşacaktır.
Allah dünyanın geçici ve aldatıcı süslerine tutkuyla bağlanmaktan insanları sakındırır. Çünkü kişinin ne malı, ne güzelliği, ne de makamı, kısacası dünyada sahip olduğu hiçbir şey -bunları Allah rızasına uygun kullanmadığı sürece- kendisine ahirette fayda sağlamayacaktır. İnsan bedeni de dahil sahip olduğu her şeyi dünyada bırakıp ahirete gidecektir ve Allah’ın huzuruna gelecektir. Ama bu açık gerçeğe rağmen, insanların büyük bir kısmı günlük işlerine dalarak dünyadaki imtihanı, ölümü ve ahireti unuturlar. Oysa dünyadaki hayat çok kısadır ve son derece eksiktir. Her şeyin daha güzeli ve bitip tükenmeyeni ahirettedir; ne var ki bu nimetler yalnızca Allah'a kulluk eden salih müminler içindir. İnkar edenlerin ise görecekleri nimetler ancak bu dünyadaki kadardır.
Ayette, Allah’ın çok bağışlayan olduğu bildirilmiştir. İnsan gaflete düşebilen, unutan, yanılabilen, hata yapabilen bir varlıktır. Her an, pek çok konuda eksik düşünebilir, yanlış bir karar verebilir, hatalı bir tavır sergileyebilir. Bu nedenle de Allah’ın sonsuz şefkati ve merhameti insanlar için çok büyük bir lütuf, çok büyük bir nimettir. Allah, sonsuz rahmeti ile insanlara, her zaman hatalarından dolayı bağışlanma dileme ve tevbe etme imkanı tanımıştır. Samimi olarak günahlarının affedilmesini isteyen her insan Allah’ın kendisini bağışlamasını umabilir.
]]>Allah zamandan ve mekandan münezzehtir. Allah'ın Zatı başkadır. Allah'ın tecellileri ise her yerdedir. Gökleri, yeri, bu ikisi arasında olan her şeyi, kainatta işleyen tüm kanunları, her an meydana gelen tüm olayları yaratan Rabbimiz, 'Habir' sıfatıyla her şeyin iç yüzünden ve gizli taraflarından da haberdardır. Üstelik Allah'ın 'bilmesi' sınırsızdır.
Kainatın her noktasına tam olarak hakim olan Allah, insanın içine de, dışına da hakimdir. Allah insanların içlerinden geçirdikleri, niyet edip uyguladıkları veya uygulamadıkları ya da gizlice tasarladıkları her şeyden haberdardır. Yeryüzünde Allah'tan habersiz hiçbir şey olamayacağı gibi hiç kimse de, Allah'ın bilgisi dışında içinden bir şey geçiremez. Allah herkesin içinden geçeni mutlaka bilir. Bu durumda insan Allah'a karşı son derece samimi ve boyun eğici olmalı, zaaflarını, eksiklerini, kusurlarını, imani zayıflıklarını Allah'a samimi bir biçimde açmalı, kendisini imani olarak güçlendirmesi için dua etmeli ve O'ndan yardım istemelidir.
İçinden geçirdiği her düşünceyi Allah'ın bildiğinden haberdar olan müminler, kalabalıkta oldukları zaman da, kimsenin görmediği ortamlarda da Kuran ahlakına uymayan herhangi bir davranış göstermekten aynı titizlikle sakınırlar. Çünkü Kuran ahlakına uygun olmayan bir davranışı, ister herkesin içinde isterse yalnız başına yapsın, ister açığa vursun isterse saklasın, Allah'ın bunu bileceğini ve kendisini her davranışından sorguya çekeceğini bilir. Allah'ın onun bu konudaki samimiyetini deneyeceğini ve imtihan kastıyla kendisine çeşitli uygun ortamlar yaratacağını da bilir. Bu nedenle müminler, Allah'ın sınırlarını korumada son derece titiz davranırlar.
]]>Hikmetli konuşabilmenin kişinin zeka seviyesiyle, kültür düzeyiyle, tahsil durumuyla da herhangi bir bağlantısı yoktur. Bazı kişiler, bu özelliğin teknik dikkat ile elde edilebileceğini sanırlar; bunun için konuşmalarının edebiyat kurallarına veya güzel söz sanatlarıyla ilgili bazı kitapların öğütlerine olabildiğince uygun olmasına büyük özen gösterirler. Uzun ve sıra dışı cümleler kurduklarında ya da güncel ve yabancı terimler kullandıklarında konuşmalarının son derece etkili ve süslü olacağına inanırlar. Oysa bunlar, insana hikmetli konuşabilme yeteneği kazandırmaz. Çünkü hikmet ancak imanla, Allah korkusundan kaynaklanan samimiyetle ve Allah'a duyulan teslimiyetle kazanılabilen bir özelliktir.Bir Müslüman kendisine nutku verip konuşturacak olanın Allah olduğunu bilerek Allah'a sığınır ve sadece O'nun rızasını kazanmayı hedefleyerek konuşur. Her an olduğu gibi, konuşurken de insanların değil, Allah'ın huzurunda bulunduğunun ve konuşmasının ancak O'nun dilemesiyle etkili olacağının şuurundadır. Sözlerinin etkili ve hikmetli olması için Allah'a dua eder. Bu samimiyete karşılık, Allah kişinin vicdanına söylenmesi gereken en güzel sözleri ilham eder. Dolayısıyla neyin vurgulanması, neye dikkat çekilmesi ya da neyin söylenmemesi gerektiğini; hangi üslubun yanlış, hangi anlatımın etkili olacağını vicdanını dinleyen herkes Allah’ın izniyle kolaylıkla bulabilir.
]]>“Affedici ve bağışlayıcı olmak” Kuran'da tavsiye edilen güzel ahlak özelliklerindendir. Kuran ahlakından uzak yaşayan kimseler için affetmek son derece zordur. Çünkü bu gibi kişiler yapılan bir hata karşısında hemen öfkeye kapılırlar. Öfke, insanın akli fonksiyonlarını perdeleyen, olayları sağlıklı değerlendirip doğru karar verebilmesini engelleyen bir etkendir. Belli durumlarda insanın öfkelenmesi yaratılışından kaynaklanan bir davranış olsa bile güzel olan, bu öfkeyi sürdürmeyip, yenmektir. Affedicilik, hoşgörü, sabır, sevgi gibi üstün ahlak özelliklerinden uzak yaşam süren kişiler birbirlerine karşı kolaylıkla kızgınlık duyabilmekte ve kin duyabilmektedirler. Oysa müminler, kendilerinin tamamen haklı oldukları ve karşı tarafın tümüyle haksız olduğu bir durumda bile hiç tereddütsüz affedebilirler. Çünkü iman edenler, yaşadıkları her olayın Allah'ın izniyle gerçekleştiğini ve her şeyin bir kader üzerine yaratıldığını bilirler ve davranışlarını bu bilinçle belirlerler.
Müminin öfkesini yenmesi, öfkenin sebep olabileceği çeşitli hatalardan ve zararlardan korunmasına da vesile olur. Öfkeyi yenmek ve bağışlamak, başta iç huzuruna vesile olmakla beraber sıkıntılı ve gergin ruh halinin huzura ve ferahlığa dönüşmesini de sağlar. Bu nedenle müminler öfkelenmekten büyük bir titizlikle sakınır ve her durumda üstün bir ahlak sergilerler. Kuran'da "Kim sabreder ve bağışlarsa, şüphesiz bu, azme değer işlerdendir." (Şura Suresi, 43) ayetiyle affetmenin üstün bir ahlak özelliği olduğu bildirilmiştir. Kuran’ı ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in sünnetini kendileri için rehber edinen müminler, Allah’ın sonsuz rahmetine ve cennetine kavuşabilmek için bağışlayıcı olmak da dahil Kuran'ın tüm hükümlerini titizlikle yerine getirmeye çabalarlar.
]]>Allah sonsuz merhameti, şefkati ve adaletiyle, yarattığı her olayda hem bir kolaylık kılar hem de her insanı gücüne göre denemelerden geçirir. Allah'ın insanlara emrettiği ibadetler, onları denemek için yarattığı zorluklar, insanlara yüklediği sorumlukların hepsi insanların gücü oranındadır. Çünkü tüm insanları yoktan var eden Rabbimiz her insanın neye ne kadar güç yetirebileceğini en iyi bilendir. Sonsuz adalet sahibi olan Allah insana gücünü aşan bir sorumluluk vermez. Bu, Allah'ın bir vaadidir, Rahman ve Rahim sıfatının bir tecellisidir.
Allah’ın inananlara bir deneme olarak verdiği çeşitli sıkıntı ve zorluklar karşısında müminler hep üstün ahlak gösterirler ve başlarına gelen her şeyin bir kader üzere gerçekleştiğini bilmenin rahatlığını yaşarlar. Hayatlarının her anının sonsuz merhamet sahibi olan Rabbimiz'in dilediği şekilde gerçekleştiğini, her şeyin büyük hayır ve güzelliklerle yaratıldığını bilmenin güveni içindedirler.
Allah'ın, yarattığı ve şer olarak görünen tüm olayları da Müslümanların hayrına çevireceğini de bilirler ve Allah'ın sözünün mutlaka gerçekleşecek bir vaat olduğuna kesin olarak inanırlar. Bu, Allah'a kesin bir bilgiyle inanan ve Kuran'ın hak kitap olduğunu bilen insanların iman şeklidir. İmanlarındaki bu kesin kararlılık sayesinde Müslümanlar, dünya hayatında her an canlı, şevkli, imanın getirdiği güzel bir coşku içinde yaşarlar.
]]>Ayette arkadan çekiştirenler ve kaş göz işaretleriyle alay edenler hakkında Allah’ın büyük bir uyarısı yer almaktadır. Bu uyarı gıybetin ve alaycılığın Allah Katında ne kadar büyük bir suç olduğunun açık bir delilidir.
Gıybet “bir kişinin arkasından onun hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemek” olarak tarif edilebilir. Genelde kişiyi arkasından çekiştirenler bir savunma olarak söylediklerinin doğru olduğunu, yalan söylemediklerini ve bunun gıybet olmadığını ifade etseler de, söz konusu kişilerin yaptıkları gıybettir. Eğer kişinin arkasından söylenen şeyler doğru değilse –ki bu iftira olur- bu sözleri söyleyen kişi yalan söyleyerek büyük bir günah daha işlemiş olur.
Haset ve çekememezlikten kaynaklanan gıybet gibi davranışları şeytan müminlere makul gösterebilmek için din adına yaptırmaya çalışabilir. Örneğin hata ve eksiklikleri olan bir müminin, arkasından çekiştirmeyi onun iyiliği ya da dinin menfaati için yapılması gereken bir hareketmiş gibi göstermeye çalışabilir. Oysa Allah Kuran'da müminleri bu davranıştan kesin olarak menetmiştir.
Gıybet eden, yani bir mümini arkasından çekiştiren kişi, onun hakkında birtakım kötü zanlar da besliyor demektir. Eğer mümin gereken titizliği göstermeyip gaflete dalarsa, ayette günah sayılan birçok kötü zanda bulunabilir. Dolayısıyla müminin yalnızca tavırlarında değil; niyetinde, duygu ve düşüncelerinde de hep salih olmaya özen göstermesi gerekmektedir.
Müminin diğer iman eden kardeşleri hakkındaki düşünceleri hep hüsn-ü zan (güzel zan) çizgisi içinde olmalıdır. Bu da müminlerin birbirleri hakkında her zaman olumlu düşünmeleri anlamına gelir. Böylece iman edenlerin tesanüdünü engelleyebilecek faaliyetlere karşı da çok güçlü bir manevi engel sağlanmış olur.
Bu kötü ahlak özelliklerinin müminlerin çok dikkat etmeleri gereken Kuran’a uygun olmayan davranışlar olduğu açıktır. Samimi bir niyetle gıybetin ve alaycılığın terk edilmesi, insanın ahiret yaşamı için de yapabileceği en doğru davranıştır. Samimi olarak iman eden bir kimsenin davranışları örnek, kalbi ise tertemiz olmalıdır. Müminin aklından geçirdikleri ve hissettikleri Allah'ın sınırlarını aşmamalıdır. Kuran'ın ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in sünnetinin rehberliğinde duygu ve düşüncelerini terbiye eden insan ise şüphesiz Allah’ın izniyle en doğru yola ulaşır.
]]>İman sahibi insanlar, yaşadıkları toplumdan ya da çevrelerinden aldıkları telkinler her ne olursa olsun, bunları bir kenara bırakır ve Kuran'da bildirilen Müslüman karakterini yaşarlar ve karakterlerini Allah'ın beğendiği ve hoşnut olacağı ahlakı ölçü alarak, Kuran ahlakına göre belirlerler. Kuran ahlakından uzak yaşayan toplumlarda kadın ya da erkek karakterinde görülen tüm zaaflardan, zayıflıklardan, saplantılardan ve tavır bozukluklarından kurtularak, bunların yerine güzel ahlakın getirdiği güçlü bir karakter geliştirirler ve Kuran ahlakını yaşamak konusunda büyük bir titizlik gösterirler.
Ömürleri boyunca Allah yolunda yaşayan değerli müminlere, İslam dini hem dünya hayatında hem de ahirette gerçek anlamda onur, şeref ve saygınlık verir ve onlara üstün bir ahlak kazandırır. Kuran ahlakı, insanlara olabilecek en güçlü, en sağlam ve en güzel kişiliği kazandırır. Bir insanın kişiliğini güzelleştirip üstün hale getiren, karakterini sağlamlaştıran, ahlakını güzelleştiren, tavırlarını etkileyici kılan asıl olarak o kişinin imanı, Allah korkusu ve takvasıdır. Bu, Allah'ın Kuran ile bildirdiği önemli bir sır, insanların dikkatle düşünüp öğüt almalarını gerektiren önemli bir bilgidir.
Kuran’da bildirilen Müslüman ahlakını yaşayan kadınlar ve erkekler son derece güçlü ve sağlam bir kişiliğe sahiptirler. Ayrıca en önemlisi bu kişiliği toplum nezdinde bir üstünlük elde edebilmek için değil, sadece Allah'ın rızasını ve sevgisini kazanabilmek için yaşamaktadırlar. Ömürleri boyunca bu ahlakı sergileyen müminlerin Allah Katında görecekleri karşılık bir ayette şöyle müjdelenmiştir:
"Erkek olsun, kadın olsun inanmış olarak kim salih bir amelde bulunursa, onlar cennete girecek ve onlar, bir 'çekirdeğin sırtındaki tomurcuk kadar' bile haksızlığa uğramayacaklardır." (Nisa Suresi, 124)
]]>Allah Kuran'da doğrularla yanlışları çok açık bir şekilde belirtmiştir. Bu nedenle de vicdanlarının sesini dinleyip, nefislerinin bencil arzularından uzak duran, Allah'ın hükümlerini uygulamada kesin kararlı olan hidayet ehli kişiler için doğruyu bulmak çok kolaydır. Kuran her yaştan, her eğitim seviyesinden insanın rahatlıkla anlayabileceği, öğütlerini kavrayabileceği hikmet dolu bir kitaptır. Kuran'ın içerdiği hükümler ve ayetlerde tavsiye edilen güzel ahlak son derece açık, anlaşılır ve kolaydır. Allah'ın hidayet verdiği, samimi niyetli her insan Kuran'da ne anlatıldığını rahatlıkla anlayabilir ve anladıklarını tüm tavırlarında ve düşüncelerinde en güzel şekilde uygulayabilir.
Kuran'ı anlamak için yüksek bir zekaya ya da yeteneğe değil, samimi bir niyete, derin bir imana ve ihlasa sahip olmak gerekmektedir. Çünkü Allah samimi kullarına doğru yolları gösterir, onların Kuran'dan faydalanmalarını ve kurtuluşa ermelerini sağlar. Kuran bütün insanlara gönderilmiş bir kitaptır, ancak yalnızca Allah'tan korkan, ahiret gününe iman eden müminler için bir hidayet vesilesi olur.
Kuran tüm insanlık alemi için bir öğüt, sakınan ve muhsin olan Müslümanlar için de bir hidayet rehberidir. İman edip hayatı boyunca salih ameller işleyen bir müminin kavuşacağı kurtuluş ise Allah'ın rızası ve cennetidir.
]]>Aslında bu huzur ve güven duygusu müminlerin tüm yaşamlarına hakimdir. Allah'a ve ahirete iman eden insanlar, Allah'ın her şeyin tek hakimi olduğunu bildikleri için zaten hiçbir olay karşısında paniğe kapılmaz, hüzne ve sıkıntıya düşmezler. Sonsuz rahmet sahibi olan Rabbimiz'in, herşeyi kendileri için en hayırlı ve ahiretlerine en faydalı olacak şekilde yarattığını bilirler ve tevekkülün manevi konforu içinde yaşamlarını sürdürürler. Karşılaştıkları zorluk ne kadar büyük gözükse de sonuçta geçici olduğunun bilincindedirler. Çünkü dünyadaki yaşamın sonsuz ahiret yaşamı yanında çok kısa bir zaman dilimi olduğunu unutmazlar. Dünyada karşılaşılabilecek bir zorluk insanın tüm yaşamını kapsasa bile en fazla 50-60 yıl sürecektir. 50-60 yıl tevekkül ve güzel ahlakla geçirilen bir ömrün sonunda kişinin sonsuz cennet hayatında alacağı karşılık ise kuşkusuz benzersiz olacaktır. Cennette müminler, hiçbir sıkıntı, hüzün, yokluk, bıkkınlık, zorluk yaşamayacak aksine sonsuz güzellikler içinde nefislerinin arzu ettiklerinin tümüne kavuşacaklardır.
İşte bu gerçeğin bilincinde olmak, iman eden bir insanın her olaya sarsılmaz bir tevekkülle yaklaşmasını sağlar. Bunun manevi huzur ve neşe duygusu da dünyadaki en büyük nimetlerden biridir. Unutulmamalıdır ki, tüm kalpler ve tüm güç Allah'ın elindedir. Allah dilediği an dilediği olayı, dilediği şekilde yaratır. Huzur ve güven arayan insan, Allah vermedikçe, hiçbir yolla buna ulaşamaz. Din ahlakını yaşamanın insanlara getirdiği kolaylık, insanın her şeyin Allah'ın kontrolünde olduğunu bilmesidir. Her işinde Allah'a yönelen, her işinin karşılığını sadece Allah'tan bekleyen insan, daima Allah'ın yardımını ve desteğini çeşitli vesilelerle yanında bulacaktır.
]]>Peygamberler güzel ahlak konusunda bize yol gösteren en güzel örneklerdir. Kuran ayetleri incelendiğinde, ılımlı, yumuşak, hoşgörülü bir üslubun tüm peygamberlerin ortak özelliği olduğu görülmektedir. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) de, Kuran ahlakına uygun yaşamı, Allah’a olan bağlılığı ve inancı, Kuran’ı tebliğ ederken gösterdiği üslupla Müslümanlara örnek olan kutlu bir insandır.
Peygamberimiz (s.a.v.) Mekke'nin önde gelen yöneticilerine de, kölelere de, Hristiyan ve Musevi din adamlarına da, kadınlara da, Allah inancına sahip olanlara da, ateistlere de tebliğ yapmıştır. Hiç kimseyi ayırt etmemiştir ve tebliğ yaparken de son derece nezaketli, sevgi dolu, anlayışlı ve sevecen bir üslup kullanmıştır. Onun ayette de haber verilen bu sevgi dolu, hoşgörülü, anlayışlı ve sabırlı tavrı, birçok insanın kalbinin din ahlakına ısınmasına ve Peygamberimiz (s.a.v.)'e büyük bir içtenlik ve sevgi ile bağlanmalarına vesile olmuştur. Ayetin devamında, Rabbimiz aksi bir tutum ve davranış olsaydı Peygamber (s.a.v.)’in çevresindekilerin dağılıp gideceklerini de haber vermiştir. Bu ayet, bazı cahil kimselerin Müslüman olmayanlara ve din ahlakında göre yaşamayanlara karşı öfke ve kin dolu üsluplarının ne kadar yanlış olduğunu da bizlere göstermektedir.
Müslümanlar, sadece din ahlakını yaşamak ve anlatmakla sorumlu olan, insanların üzerinde hiçbir şekilde zorba ve zorlayıcı olmayan, en zalim insanlara bile onları bu durumlarından vazgeçirip adaleti sağlamak için ayette de haber verildiği gibi "yumuşak söz" söylemekle sorumlu tutulan kimselerdir. Bu üstün ahlaka sahip olan müminlerin bunun tersi bir üslup göstermeleri kesinlikle mümkün değildir. Çünkü sert bir üslup, Allah'ın müminlere emrettiği üslupla hiçbir şekilde uyuşmaz. Rabbimiz, Kuran'da mümin ahlakını; yumuşak sözlü, kavga ve çatışmadan kaçınan, en aleyhte görünen insanlara karşı dahi ılımlı ve dostça yaklaşan, tevazulu, sabırlı, merhametli, sevecen bir karakter olarak bildirmektedir.
]]>Nefsin en önemli beslenme kaynaklarından biri övünmedir. Her insanın kendini diğer insanlardan üstün gördüğü bir övünme sebebi vardır ve nefis övülmekten büyük bir zevk alır. Bu tür davranışların altında, insanın kendisinin yaptığını sandığı, gerçekte ise yalnızca Allah'ın dilemesi ve yaratmasıyla gerçekleşen işlerden kendi nefsine pay çıkarmak ve bunlarla nefsini yüceltmek gibi sapkın arayışlar yatar. Oysaki insan bir işi kendisi yapsın ya da yapmasın, övgü duyulan şeylerin gerçek sahibi; o işi yaratan, sonsuz güç ve ilim sahibi olan Allah'tır. Bu nedenle övgüye layık olan da yalnızca Yüce Allah’tır.
Hiçbir insanın kendisine ait müstakil bir gücü yoktur. Her şey ve her olay Allah'ın izni ve dilemesi ile gerçekleşir. Rabbimiz kullarına bahşettiği farklı üstün özelliklerle sadece onları denemektedir. Nefsin isteği doğrultusunda hareket ederek böbürlenmesi ve övülmekten hoşlanması insanı kayba sürükleyecek davranışlardır. Kişinin müstakil olarak yapmaya güç yetiremeyeceği bir şeyden dolayı böbürlenmesi ve övünmesi, gerçekte tüm özellikleri yaratan Allah'ı gereği gibi takdir edemediğini gösterir. Bu da insanın nefsine ilahlık vermesi (Allah'ı tenzih ederiz) ve nefsini Allah'a ortak koşması anlamlarına gelir. Allah Kuran’da Kendisi'ne şirk koşulmasının en büyük günah olduğunu ve vazgeçilmediği takdirde bu çirkin tavrı gösteren kimseleri bağışlamayacağını bildirmektedir. Rabbimiz'in sınırsız gücünü takdir etmek yerine kendisini övüp yüceltmeye kalkışan kimseler ise ayetlerde acı bir azap ile müjdelenmişlerdir.
]]>Yüce Allah ayetinde kullarını dünya hayatında imtihan edeceğini bildirmektedir ve bu nedenle dünya hayatını özel olarak insanların hoşuna gidecek süslerle birlikte yaratmıştır. Bu süsler, Allah'ın bir denemesidir ve insanı yanıltmamalıdır. Hepsi geçici ve aldatıcıdır. İnsanın dünyadaki vazifesi, Yüce Allah'a ve ahirete iman etmek, Kuran'da bildirildiği şekilde güzel ahlak sahibi bir insan olmak, Allah'ın sınırlarını korumak ve O'nun hoşnutluğunu kazanmaya çalışmaktır.
İnsanların hayatları boyunca sahip olmak istedikleri ve bu amaçla büyük bir gayret ve azimle çalıştıkları herşey aslında yaşadıkları bu hayatın süsleridir. Dünya üzerindeki her şey, insana ilk bakışta çok çekici ve güzel görünebilir. Dünya üzerindeki güzellikler insanlar için birer nimettir. Her insan çevresinde gördüğü veya sahip olduğu tüm bu nimetlerin kendisine veriliş sebebinin, yalnızca Yüce Rabbimiz Allah'ın bir denemesi olduğunu unutmamalıdır. Sahip olduğu veya olacağı herşeyle Allah'ın rızasını kazanacak güzel davranışlarda bulunması gerekir. Allah verdiği her nimetle beraber; insanın Kendisi'ne şükredici olup olmadığını, güzel ahlak gösterip göstermeyeceğini de dener. İnsanın asıl amacı, tüm bu güzellikleri bize veren Rabbimiz'e kulluk etmek, O'na en güzel şekilde şükretmek ve Kuran'da bildirdiği güzel ahlakı göstermektir. Elbette yaşadıklarının bir imtihan olduğunun farkında olan ve Allah'ın rızasına uygun olduğunu düşündüğü şekilde karar veren ve Kuran ahlakına uygun güzel davranışlarda bulunan müminler, bu imtihanı kazanmayı ve Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi cennet hayatı ile mükafatlandırılmayı umabilirler. Bu imtihan dünyasının en büyük sırlarından biri, iman edenler için mutlaka hayırla noktalanmasıdır. En büyük kazançlardan biri ise, iman edenlerin bu denemeler karşısında gösterdikleri güzel ahlak, cesaret ve metanetin, onların ahiretteki karşılıklarını ve derecelerini artıracak olmasıdır. www.Kuranbilgisi.com
]]>