Evrim Aldatmacası
Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'nin Yanılgıları
UBA'nın Fosil Kayıtları Hakkındaki YanılgılarıUlusal Bilimler Akademisi'nin kitapçığında, fosil kayıtlarının evrim teorisini kesin olarak kanıtladığı öne sürülmekte ve hatta 'o kadar çok ara geçiş formuna ait fosil bulunmuştur ki...' denmekte, 'kanıt yığınları'ndan söz edilmektedir. (Bilim ve Yaratılışçılık, s. 11-14) Ne var ki, kitapçıkta bir tane dahi ara geçiş formu örneği verilmemektedir. Oysa kitapçığın iddiası, evrim teorisinin 'en önemli delillerini' gözler önüne sermektir. (Bilim ve Yaratılışçılık, s. xii) Bu iddiada olan bir kitapçıktan beklenen ise, sözde 'yığınlar' halinde dizili olan söz konusu ara geçiş formlarının hangilerinin olduğunun belirtilmesi, öne sürülen bazı klasik ara form adayları (örneğin Archaeopteryx) hakkında yöneltilen eleştirilere ise cevap getirilmesidir. Ancak kitapçıkta hiçbir delil verilmemekte, sadece yuvarlak cümleler ve soyut ifadelerle, okuyucu ikna edilmeye çalışılmaktadır. Ulusal Bilimler Akademisi'nin evrim teorisini 'bol delilli' bir teori gibi gösterme çabaları, 'o kadar çok delil var ki' şeklindeki üslubu, ölümü çok yaklaşan ve kolunu dahi kıpırdatamayacak durumda olan bir hastaya moral vermek için doktorlarının 'o kadar iyisiniz ki, yakında kalkıp koşuya bile çıkabilirsiniz' demelerine benzemektedir. Görünen o ki, Ulusal Bilimler Akademisi üyeleri, kendinden emin bir üslubun, teorilerini kurtarmaya yeteceğini sanmaktadırlar. Oysa önemli olan üsluptaki ton değil, somut bilimsel kanıtlardır. Bu kanıtların Darwinizm aleyhinde olduğu ise gizlenemez bir gerçektir. Günümüzde bilimsel bulguları tarafsız değerlendirme yeteneğini henüz kaybetmemiş evrimciler dahi, fosil kayıtlarının evrim teorisinin aleyhine olduğunu kabul etmektedirler, çünkü bu açıkça ortadadır. Örneğin Nature dergisinin editörü Henry Gee, In Search of Deep Time isimli kitabında, fosil kayıtlarında evrim teorisini destekleyen 'kanıt yığınları' bulunduğunu değil, aksine eldeki kanıtların evrimciler tarafından kendi ön yargılarına göre taraflı şekilde yorumlandığını şöyle belirtmektedir:
Yaşayan Türler ile Yüz Milyonlarca Yıllık Fosillerinin Tamamen Benzer Olması, ![]()
1) yaklaşık 53-33.7 milyon yıllık kurbağa fosili Evrimci ön yargılarla bakılmadığında, fosil kayıtlarının evrim teorisi ile birçok noktada çeliştiği açıkça görülecektir. Bu çelişkilerden bazıları özetle şöyledir: 1. Türler ve daha üst kategoriler, fosil kayıtlarında çok ani bir biçimde ve özgün yapılarıyla ortaya çıkmaktadırlar. Ulusal Bilimler Akademisi'nin öne sürdüğü ara formlara fosil kayıtlarında rastlanmamaktadır. Evrimcilerin ara form olarak tanıttıkları fosillerin, bilim adamları tarafından taraflı yorumlandıkları zaman içinde ortaya çıkmıştır. Ara form olarak öne sürülen az sayıdaki fosilin hiçbiri, evrimcilerin kendi aralarında bile kesin bir kabul görmüş değildir. Gerçekte bu gibi ara form iddiaları (Archaeopteryx, Ambulocetus veya Australopithecus gibi türler veya genuslar), söz konusu soyu tükenmiş canlıların bazı anatomik özelliklerinin, evrimciler tarafından bir başka türe benzetilmesine dayanmaktadır; ancak bu benzetmeler son derece yüzeysel ve zayıftır. Dahası bu sözde ara formlar ile onların sözde en yakın evrimsel akrabaları (örneğin Archaeopteryx ile theropod dinozorlar, Ambulocetus ile antik balinalar veya Australopithecus ile Homo erectus) arasındaki büyük farklar, bunların Darwin'in öngördüğü 'küçük kademeli değişimler'i temsil eden ara formlar olmadıklarını göstermektedir. Fosil kayıtları zenginleştikçe, türler arasındaki boşlukların gerçek ve kalıcı olduğu görülmektedir. ![]() Kambriyen Dönemi'nde yeryüzü aniden 100'e yakın filumayla dolmuştur. BuTamamen kendilerine özgü ve kompleks vücut yapılarına sahip olan bu canların hiç bir ortak ataları olmadan ortaya çıkışları, yaratıldıklarının açık bir delilidir. 2. Evrim teorisi ile fosil kayıtları arasındaki ikinci çelişki, durağanlık konusudur. Fosil kayıtlarında, formların farklı vücut formlarına yavaş yavaş bir dönüşümü değil, formların durağanlığı yani değişmezliği görülmektedir. 3. Jeolojik dizi, teorinin tahmininin tam aksi yönindedir. Evrim teorisi küçük evrimsel değişikliklerin yavaş yavaş biriktiğini, yani daha ilkel sınıfların zaman içinde önce içlerinde çeşitlendiklerini ve bu çeşitlenmenin zamanla farklı ve daha kompleks vücut planlarına yol açtığını öne sürmektedir. Diğer bir deyişle, evrim teorisine göre çeşitlilik farklılaşmadan önce gelmelidir. Jeolojik dizi, yani fosillerin yeryüzü tabakalarındaki sıralaması ise tam tersini gösterir: farklılık çeşitlilikten önce gelmektedir. Birbirinden çok farklı temel vücut planları yaşam tarihinde, Kambriyen Dönemi olarak bilinen dönemde, aniden, hiçbir evrimsel ataya sahip olmadan belirmektedir. Önceden var olan bu formları ise varyasyonlar izlemektedir. Yaşamın doğa tarihi sistematik olarak üstten alta doğrudur, Darwinci teorininin öne sürdüğü gibi alttan üste doğru değil. Evrim teorisi ile fosil kayıtları arasındaki bu çelişkileri kısaca inceleyelim. Ara Geçiş Formları YokturDarwin, evrimi çok büyük zaman dilimleri içinde bir türden diğerine aşamalı geçişler olarak hayal etmişti. Buna göre türleri birbirlerine bağlayan sayısız ara halka olmalıydı. Darwin bunu Türlerin Kökeni adlı kitabında şöyle ifade etmişti:
Darwin, hayvan filumlarının hiçbir evrimsel ataya sahip olmadan, aniden ortaya çıkışının çok ciddi bir sorun olduğunu yine Türlerin Kökeni kitabında şöyle ifade etmişti:
Darwin'in sözünü ettiği ciddi problem günümüzde de devam etmektedir. Türlerin birbirlerinden evrimleştiklerini göstermesi beklenen delillere fosil kayıtlarında rastlanmamaktadır. Fosil kayıtlarında türler arasında ara geçişlerin olmadığı o kadar açıktır ki, birçok evrimci bunu itiraf etmek zorunda kalmıştır. Bu itiraflardan bazıları şöyledir: John Hopkins Üniversitesinden Prof. Dr. S.M. Stanley:
Felsefe ve zooloji Profesörü Michael Ruse:
Amerikan Doğa Tarihi Müzesinden paleontolog Niles Eldredge ve antropolog Ian Tattersall:
India Moleküler Biyoloji Enstitüsü müdürü Rudolf A. Raff ve India Üniversitesinden araştırmacı Thomas C. Kaufmann:
20. yüzyılın belki de en önde gelen evrimci biyoloğu Ernst Mayr:
Darwin'in 150 yıl önce dikkat çektiği ve günümüzde evrimciler tarafından da kabul edilen Darwinizm'in fosil probleminin Ulusal Bilimler Akademisi tarafından görmezden gelinmesi veya okuyuculardan saklanmaya çalışılması bilimsel saygınlık iddiasında olan bir kuruluşa yakışmamaktadır. Stephen Jay Gould gibi evrim teorisinin açmazlarını itiraf etmekten kaçınmayan evrimciler, fosil kayıtlarının evrim teorisi için 'inatçı ve rahat vermeyen' bir sorun olduğunu kabul ederken9, Ulusal Bilimler Akademisi'nin bulguları görmezden gelmeye çalışması, bu kurumun bilimsel saygınlığı hakkında doğal olarak ciddi kuşkular doğurmaktadır. Fosil Kayıtlarındaki 'Durağanlık''Durağanlık', biyolojik değişim yaşanmaması demektir, bu ise evrim olmadığı anlamına gelir. Nitekim yoktur da. Çünkü fosil kayıtlarında, bir türün, soyu devam ettiği sürece değişim göstermediği, 'durağan' olduğu, yani fosil kayıtlarında ilk olarak nasıl belirdiyse, fosil kayıtlarından kaybolana kadar tamamen aynı formunu koruduğu görülmektedir. Stephen Jay Gould, fosil kayıtlarının evrim teorisi ile çeliştiğini ilk kez 1970'li yıllarda şöyle ilan etmiştir: Fosilleşmiş türlerin çoğunun tarihi, kademeli evrimle çelişen iki farklı özellik ortaya koymaktadır:
![]() 25 milyon yıllık amber içindeki termit fosili Gould ilerleyen yıllarda da fosil kayıtlarında görülen durağanlığı kabul ettiğini belirtmiştir. 1988 yılında Natural History dergisindeki bir yazısında şöyle demektedir:
Bu sözünden de anlaşıldığı gibi Gould, birçok türün pek bir değişikliğe uğramadığını itiraf etmektedir. Gould, yine aynı dergide 1993 yılında yayımlanan bir yazısında ise şöyle demiştir:
Ian Tatterstall ve Niles Eldredge ise, The Myths of Evolution adlı kitaplarında, fosil kayıtlarının Darwin'in varsayımları ile olan çelişkisini ve durağanlık gerçeğini şöyle anlatmaktadırlar:
50 Milyon Yıldır Değişmeyen Yarasa Canlı türlerinin fosil kayıtlarında aniden belirdiklerinin ve yaşadıkları süre boyunca değişime uğramadıklarının delillerinden biri yarasalardır. Bulunan en eski yarasa fosillerinin günümüz yarasalarıyla tamamen benzer özelliklere sahip olmaları, bu canlıların değişmeden günümüze ulaştıklarını göstermektedir. Evrimci kaynaklarda bile, evrim teorisinin bu konuda çıkmazda olduğu evrimcilerin kendi dilinden itiraf edilmektedir. Evrimci bilim adamı Jeff Hecht bu gerçeği şöyle dile getirir: Yarasaların kökeni bir bilmece olmuştur. En eski yarasa fosilleri dahi, 50 milyon yıl önce, bugünkü modern yarasaların kanatlarına tıpatıp benzeyen kanatlara sahiptiler.1Görüldüğü gibi fosiller evrim teorisinin iddialarını çürütmektedir. Çünkü evrim yaşanmış olsaydı, yarasaya dönüşmekte olan bir canlı fosili bulmamız gerekirdi. Oysa, yarasa 50 milyon yıl önce de bugünkünün aynısıdır. Bu, yarasaların evrimi iddiası için çok büyük bir problemdir. Evrimci bilim adamı Jeff Hecht bu gerçeği şöyle itiraf etmektedir: Ancak yarasaların kanatlarını nasıl olup da geliştirdiklerini gösteren ara bir form bulmak zor olabilir.2
Evrimciler de bilmektedir ki, günümüzün fosil kayıtları oldukça zengindir. Nitekim UBA da kitapçıkta bunu belirtmektedir. Ancak yarasanın atası olduğu varsayılan hayali canlının izine rastlanmamıştır. 33.7-53 milyon yıllık yarasa fosili UBA'nın Jeolojik Dizi Hakkındaki YanılgılarıUlusal Bilimler Akademisi'nin iddiasına göre, fosil kayıtlarında canlı türleri en basitten karmaşığa doğru sıralanmışlardır. Yani en alt katmanlarda en basit yapıya sahip canlı türleri bulunmakta ve insanın ortaya çıkışına kadar bu komplekslik giderek artmaktadır. Bu, Darwinizm'in öngörüsüdür ve evrimcilerin fosil kayıtlarında delilini bulmayı umdukları hayalleridir. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, yeryüzü tabakalarında türlere ait fosiller basitten komplekse doğru bir sıra izlememektedir. Örneğin ilk hayvan filumlarının aniden ortaya çıktıkları Kambriyen Dönem'de yaşamış olan trilobitler oldukça kompleks bir göz yapısına sahiptiler. Bir trilobit gözü yüzlerce küçük petekten oluşur ve bu peteklerin her birinin içinde çift mercek yer almaktadır. Bu göz yapısı tam bir tasarım harikasıdır. Harvard, Rochester ve Chicago Üniversitelerinden jeoloji profesörü David Raup; 'trilobitlerin gözü, ancak günümüzün iyi eğitim görmüş ve son derece yetenekli bir optik mühendisi tarafından geliştirilebilecek bir tasarıma sahipti' demektedir. 14 ![]() Kambriyen Dönemi'nde yaşamış olan trilobitler son derece kompleks bir göz yapısına sahiptiler. Trilobitler hakkında belirtilmesi gereken bir diğer konu da, bu canlılardaki 530 milyon yıllık petek göz sisteminin, bugüne kadar hiç değişmeden gelmiş olmasıdır; arı ya da yusufçuk gibi günümüzdeki bazı böcekler de aynı göz yapısına sahiptir. 15 Bu bulgu, evrim teorisinin canlıların ilkelden karmaşığa doğru geliştiği yönündeki iddiasına da yine 'öldürücü bir darbe' indirmektedir. ![]() Günümüzde yaşayan yusufçuk gibi böcekler de trilobitlerle benzer göz yapısına sahiptirler. Kambriyen kayalıklarında bulunan fosiller, salyangozlar, trilobitler, süngerler, solucanlar, deniz anaları, deniz yıldızları, yüzücü kabuklular, deniz zambakları gibi çok farklı canlılara aittir. 1999 yılındaki yeni bir bulgu ise, Kambriyen Dönem'de Haikouichthys ercaicunensis ve Myllokunmingia fengjiaoa olarak adlandırılan iki ayrı balık türünün bile var olduğunu göstermektedir. Bu tabakadaki canlıların çoğunda, modern örneklerinden hiçbir farkı olmayan, göz, solungaç, kan dolaşımı gibi kompleks sistemler, ileri fizyolojik yapılar bulunur. Bu yapılar hem çok kompleks, hem de birbirinden çok farklıdır. Dolayısıyla, UBA'nın canlılığın ilkelden gelişmişe doğru evrimleştiği iddiası kesinlikle doğru değildir. ![]()
1) Myllokunmingia fengjiaoa Darwinizm'in dünya çapındaki en önemli eleştirmenlerinden biri olan California Üniversitesi Berkeley'den Profesör Philip Johnson, paleontolojinin ortaya koyduğu bu gerçeğin, Darwinizm'le olan açık çelişkisini şöyle açıklamaktadır:
Son olarak şunu da belirtmek gerekir ki, canlıların birbirlerinden türedikleri iddiasına delil olarak, canlı türlerinin jeolojik katmanlardaki sıralanışlarını göstermek hatalıdır. Evrimcilerin bu iddialarını kanıtlayabilmeleri için farklı jeolojik katmanlardaki farklı türler arasında evrimsel bir geçiş olduğunu gösteren ara formlara ait fosilleri gösterebilmeleri gerekir. Ancak önceki sayfalarda da belirtildiği gibi, bu ara formlardan eser yoktur. Sonuç olarak, UBA'nın fosil kayıtları hakkındaki 'kendinden emin' ifadeleri, gerçekte içi boş, delilsiz, sadece propaganda için kullanılmış iddialardan ibarettir.
![]()
1) yaklaşık 203 milyon yıllık fosil ammonitler Dipnotlar
1. Henry Gee, In Search of Deep Time, Cornell University Press, Ithaca, 1999, s. 1-2
|